
1 haftayı aşkın bir süredir, “Gezi Parkı” ile yaşıyoruz. Amacım, siyasi bir tutum ile kafanızı şişirmek değil. Annem açısından “Gezi Parkı”nı değerlendirmek istiyorum…
Demokrasi; halkın egemenliği temeline dayanan yönetim biçimidir.
Özgürlük; herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumudur. Diğer bir deyişle; her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesidir.
Bana göre Gezi Parkı “olayı”nın temel nedeni, halkımızın demokratik özgürlüklerinin ellerinden alındığını hissetmesidir. “Tümevarımda” bulunursak, bu “eylem”lerin tek amacı; her Türk Vatandaş’ının demokratik bir ortamda, diğer vatandaşların hak ve özgürlüklerine “zarar vermeden” özgürlüğünü istediği gibi yaşayabilmesidir.
Şimdi gelelim konunun annemi ilgilendire bölümüne.
Her ne kadar kişilerin eylem yapma hakkı varsa, benim de eylem yapmama hakkım vardır. Eylem yapanlar, eylem yapmayanlara saygı duymazlarsa, zaten kendi içlerinde bir paradoksa “düşeceklerdir” ki bu durumda yaptıkları eylemin “samimi” olmadığı ve şov amaçlı yapıldığı ortaya çıkar.
Ben bu yazıyı yazmaya başlayana kadar, tam 214 “insan” anneme sosyal medya üzerinden, “özgürlüklerini” kullanarak küfür etmişlerdir (herhangi bir siyasi tutumum ya da söylemim yüzünden değil, yeterince olaya destek vermediğim, bazen duygusal bir paylaşımım, bazen de Foursquare üzerinden yaptığım bir yer bildirimi için).
Ve biliyor musunuz, rahmetli annem 12 yıldır hiç o parka gitmedi…!
Bu hafta emin olun, içimden hiçbir şey yazmak gelmedi. Sadece doğru tartışmayı bilmediğimiz zaman, haklıyken kendimizi nasıl haksız duruma düşürebildiğimizi bir nebze olsun kişiler ve bu 214 “insan” bilsin diye bu yazıyı kaleme aldım.
Ve bu arada annem akciğer kanserinden rahmetli olmuştu. Ailemizde genetik bir akciğer sorunu var. Bende de “astım bronşit“ başlangıcı olduğu için Gezi Parkı’na gitmedim ve şov amaçlı görünmemesi için de sosyal medyada çok paylaşım yapmadım . Sadece “T.C. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, 06689, Çankaya, Ankara” adresine, konu ile ilgili bir mektup yazdım. Cevabı geldiğinde sizlerle paylaşacağım.
Başka bir “insan”ın da sizin annenizle ilgili kötü bir şey söylememesi dileğim ile sevgiyle kalın…
Ve haftanın reytingi yüksek, sosyal “mecra” paylaşımlarım…
- Yaşadığım hayata güleyim mi, ağlayayım mı derken, çoğu zaman güldüğüme ağlıyorum.
- Sağlıklı bir ilişki için 3 Mavi (Facebook, Twitter, Foursquare) ve 1 Yeşilden (WhatssApp) uzak durmamız gerekiyor.
- Müziği duymayanlar, dans edenlere deli gözüyle bakarlar.
- Ya unuttum ya vazgeçtim, bilmiyorum.
- “Fare”ye ne verirsen ver mutlu olduğu tek yer “lağım”dır…
- Canlıların kaderleri, kendi çabalarına bağlıdır…
- “Çapulcu” tanımlaması çok yanlış oldu… Bundan sonra protestocular, kılık kıyafetlerine dikkat etsin bari. :)
- Herkes kalbinin “ekmeğini” yer…
- Benim gibi düşünmeniz gerekmiyor, sadece düşünmeniz yeter.
- Bir erkeğin hayatında sahip olabileceği en önemli varlık, çocuğu gibi kokan bir eş.
- Önce seni görmezden gelirler, sonra alay ederler, sonra seninle savaşırlar, sonra sen kazanırsın.
- Her ilişki bitiminde, kişi çok şey öğrenir. Bunlardan en önemlisi; hayattaki tek kahramanın kendisi olduğudur.
- Hayat, durup bir mucize gerçekleşmesini bekleyecek kadar uzun değil.
- Gerçek erkek, tehlike ve oyun ister… Yani kadınını…
- Kimseyi yanında zannetme, karşına geçmesi için bir adımın yeter; kimseyi dostun zannetme, düşmanın olması için bir sözün yeter.
- Belki de masallara inanmak, aşka çocuk kalanların işiydi…
- İnsan, gerektiğinde kendinden utanabilendir…