Facebook Hayran Sayfası Casusluğum

Facebook Hayran Sayfası Casusluğum

Dijital Marka Yönetimi kitabımı bitirme telaşı ile birkaç haftadır köşemi biraz ihmal ettim… Affınıza sığınarak kitaba yetişemeyen önemli bir okuyucu sorusunu ve verdiğim cevabı bu haftaki köşeme yazdım… Faydalı olması dileğim ile…

Soru: Ekte linkini verdiğim Facebook Hayran Sayfasının yöneticisiyim. Aynı zamanda yönettiğim sayfanın ait olduğu kurumda çalışıyorum. Sayfamızı değerlendirmenizi ve tavsiyelerinizi rica edeceğim…

Cevap: Sayfanın linkini reklam yapmamak için vermiyorum. Zaten yazacaklarım da çoğu sayfada yapılan ortak hatalardır (bana göre hata tabii)…

Öncelikle yönettiğiniz sayfaya her sabah “günaydın”, her akşam da “iyi akşamlar” yazmayı bırakmalısınız; sonuçta iki yüzden fazla çalışanı olan bir markayı temsil ediyorsunuz. Resmi tatil nedeni ile hizmet veremeyeceğiniz bir tatil başlangıcında “5 gün sonra görüşmek üzere” demenizde pek bir sorun yok ama ayıcıklı kupa paylaşıp “günaydın” da yazmayın…

Sayfamızı bininci beğenene şu kadar indirim, iki bininci beğenene şu hediye fikirleriniz güzel ama marka ve amacınızdan sapacak yollara gitmeyin… Ünlülerin çeşitli eşyalarını hayır işleri için satan web sitelerini bilirsiniz. Benzer organizasyonlar ülkemizde de düzenleniyor. Ama öyle yabancı web siteleri var ve bunlar öyle garip eşyalar satıyorlar ki ilgi çekmek amacı ile bazen hayal edemeyecekleri yerlere geliyor konular. Bu eşyalar gerçekten de ilgi çekiyor ve basına düşüyor… Basın da bu eşyanın olumsuz yorumlarla üzerine gitmeye başladığında ünlünün markası da zarar görüyor.

Dolayısıyla ilgi çekmek için iyi niyetle de olsa markanızı zedeleme ihtimali olan fikirlerden kaçının… Diyeceksiniz ki “Ne kadar risk, o kadar getiri!”… Orada da siz haklısınız tabii… :)

Özel hayatınızda insanlara ve sözlerine karşı alacağınız tutum sizi ilgilendirir ama bilgisayar başında bir marka için tuşlara basıyorsanız o zaman siz siz olamazsınız… Artık marka adına davranmak zorundasınız.

Ben de deneme amaçlı, sahte bir hesaptan firmanızın Facebook hayran sayfasındaki bir gönderisinin altına olumsuz ve gayet tolere edilebilir bir yorum yazdım. Yaklaşık 34 dakika sonra yorumum silindi. Neden silindiğine dair mesaj yazdım ama mesajıma cevap gelmedi. Yorumdan çok rahatsız olduysanız daha doğrusu markanızın rahatsız olacağını ve yazdığımın marka değerinize zarar vereceğini düşünüyorsanız, yorumu silmez ama sadece “yorumu yazanın ve arkadaşlarının görebileceği şekilde” gizlersiniz.

Hadi onu da geçtim… 34 dakikada yorumu silen bir sayfa yöneticisinin, yorumu yazanın mesajını da aynı sürede okuyacağını tahmin etmek zor değil. Muhatap kabul etmediğiniz, bir şey söylediği zaman ağzını kapattığınız bir müşteriniz var artık… Tebrik ediyorum…

Diyeceksiniz ki “engellerim olur biter, bir kişiden ne olacak ki!”…

Bundan aylar önce bir Amerikan vatandaşının başına benzer bir olay geliyor. O da susup konuyu sineye çekeceğine savaşmayı tercih ederek kendi Twitter hesabından marka ve başına gelenle ilgili bir tweet yazıyor. Sonra da bu tweet’i için Twitter’dan resmi olarak reklam bütçesi satın alıyor. Twitter reklam bütçesi satın almak henüz ülkemiz için geçerli değil ama Amerika’da durum farklı tabii… Sonra bu tweet’inin, kendisini tanımayan ve takip etmeyen Twitter kullanıcılarının zaman akışlarında görünmesini “ücretli” olarak (sponsorlu tweet) sağlıyor… Derken insanlar şikâyetçi müşteriyi haklı görüyorlar ve konu firmanın özür dilemesi vs. ile kapanıyor.

Bu ve benzeri tarz şikâyet tweet’lerinin reklam bütçesi kullanılarak karalama kampanyasına dönüştürülmesi ile ilgili tartışmalar hala sürüyor. Twitter etik olarak, “spam” olarak değerlendireceği bir paylaşım olmadığı sürece bunda bir sakınca görmediğini açıkladı.

Çok daha kötü intikam senaryoları aklıma gelse de buraya yazmıyorum.

Siz siz olun, sosyal medyada markanızla ilgili etkileşimde olduğunuz kişilerin ellerinde bir “silah” tuttuklarını unutmayın…

Haftaya görüşmek üzere… Sevgimle kalın…